South Streer Seaport

İşte ilk bakışta New York’ta olduğuna inanamayacağınız, tarihi yelkenlilerin demir attığı, 21. Yüzyılın gökdelenlerinin, Seaport Plaza’nın gölgesinde yeralan müthiş bir liman. New York’un en iyi mekanlarından biri olan Brooklyn Köprüsü ile başbaşa kaldığınız Pier 17. Dünyaca ünlü deniz restoranlarının, her millettin yerel mutfağından en güzel örnekleri bulacağınız eşsiz bir atmosfer. East River Brooklyn üzerinde yeralan bu şirin liman, her yıl genç Deren Koray’lılar tarafından çok beğenilmektedir. Hediyelik eşyaların, gıda ürünlerinin, elektronik eşyaların ve New York’ta son moda olan giyim eşyalarının satıldığı alışveriş merkezi ile devlet büyüklerimizin ve ünlü yıldızlarımızın New York’ta arasıra kaçamak yaptığı yerler arasındadır South Street Seaport. Hemen arkada bulunan Fulton Fish Market’ten gelen taze balık kokusu sizi deniz kıyısında yaşadığınız kentteki balık markete bir an götürüp getirir. South Street Seaport modern ve klasik mimarinin kucaklaştığı eşsiz bir mekandır. Gece ise ayrı bir güzelliği vardır. Cannon Street üzerinde sokak çalgıcılarının müzikleri ile renklendirdikleri bu hareketli merkez, Fulton Street üzerinde yaralan 1912 yılında yüzyılın en büyük deniz faciasında, Titanic’te hayatlarını kaybeden yolcular adına dikilmiş Titanic Memorial ile son bulur. Buradan yapacağımız kısa bir yürüyüşle tarihi Brooklyn Köprüsü’ne geçiyoruz.

Brooklyn Köprüsü

Manhattan ile Brooklyn’i bağlayan ve 1883 yılında hizmete açılan bu mistik köprü, inşa edildiğinde bir zamanlar dünyanın en geniş asma köprüsüymüş. Bizim boğaz köprüsünü yapacağımızı nereden bilebilirlerdi ki?. 16 yılda bitirilebilen bu köprü, 600 işçi ile bitirilebildi ve inşaası sırasında 20 işçi yaşamını yitirdi. Her bir çelik kablosu inanmayacaksınız ama 5657 km uzunluğunda rüzgar, yağmur, kar gibi doğal etmenlerden koruyabilmek amacıyla bakırla galvanize edilmiş kablolardan oluşmuştur. Suspansiyon yapı kurulmadan önce 1875 yılında Gotik tarzda 84 m uzunluğunda her iki yakaya yapıyı taşıyacak binaları inşa etmişlerdir. Köprüyü dinamik tutan 4 çelik kablo dünyadaki en sert taşlardan biri olan Kapadokya’daki peri bacalarının strüktüründe yeralan granit taşlarının içine fikse edilmiştir. Bu özellliği ile dünya üzerindeki en sağlam köprülerden biri olma ünvanını taşır. Köprüyü taşıyan kablolar özel bir yöntemle sarılmıştır ve kopması imkansızdır. Sağlam olduğuna gerçekten inandığımız bu köprününün yaya yolu sarı bir çizgi ile ortadan ikiye bölünmüştür. Sağ tarafı tamamen yayalara sol tarafı da kaykaylı ve bisikletlilere ayrılmıştır. Onların sahasına geçtiğiniz anda şiddetli bir tepkiyle karşılaşırsınız. Bu tepkilerini ıslık çalarak, sizlere söylenerek ya da yanınızdan hızla geçerek verirler. Bu nedenle sağ taraftan yürümeye ve sarı çizgiyi geçmemeye özen göstermenizi tavsiye ediyoruz. Köprünün tam ortasına geldiğimizde Manhattan buradan ayrı bir güzel görünür ve hemen fotograf makinelerine sarılırsınız. Burada bir zamanlar araba tekerleklerinin çıkardığı gürültü, neredeyse milyonlarca arının bir anda çıkarabileceği bir sese eşitti ve gerçekten iyi bir sinir sistemi gerektiriyordu. Neyse ki bu yıl bu sorun giderildi ve artık bu gürültüyü duymuyorsunuz. Herşeye rağmen Brooklyn Köprüsüz bir New York düşünülemez, bu nedenle bu tarihi köprüyü her sene ziyaret ederiz ve Manhattan’ı Brooklyn Köprüsü’nden izlemenin keyfine varırız.

Manhattan

İşte New York’u New York yapan en önemli bölgelerden biri, dev gökdelenlere, şehrin en yoğun trafiğine sahip kesimi, hareketli, dinamik ve modern Manhattan. 100 Km uzaklıktan dahi New York’un silüetini çizebilen, şehrin hayat damarlarını bünyesinde barındıran bir bölge. Tepelik anlamına gelen ve New York’un ilk yerlileri tarafından verilen “Manahatua” isminin bugünkü hali. Gayet tabi yüzyıllar sonra gökdelenlerin bu tepeleri yok edeceğini yerliler nereden bilebilirlerdi ki? Amerikalılar bu büyük değişimden dolayı yerlilerden özür dilercesine bu ismi gördüğünüz gibi kullanmaktadırlar. Birleşmiş Milletler, Empire State Building, Chrysler Building, Grand Central Terminal, Trump Tower, Rockafeller Center, Konsolosluğumuz, General Electric Building, Tudor City, Japan Society ve şehrin en iyi oteli olan Waldorf Astoria Hotel’in içinde bulunduğu muhteşem Manhattan. Keşfiniz için sizleri bekliyor.

Wall Street

İşte paranın adresi, Dolar’ın New York’taki evi. Tarihi öneme sahip bir semt. Federal Hall National, 1789 yılında George Washington’un Amerika Birleşik Devletleri başkanlığı için yemin ettiği yer. Bir zamanlar Manhattan’ın en yüksek binası günümüzün ise cüce binası 1846 yılında inşa edilmiş Trinity Church aynı bölgede yeralan ve Amerikalıların adeta gözleri gibi korudukları tarihi bir kilisedir. 1790 yılında filizlenen ve 1817 yılında kurulan ve dünyadaki para piyasalarındaki dalgalanmayı yakından takip eden ve bir panik anında kendilerini parçalayan genç brokerların işyeri New York Stock Exchange (New York Borsası) Financial District’in önemli binalarıdır. Wall Street New York’da gezilmesi gereken önemli bölgelerden bir tanesidir, diğer mekanlar gibi Wall Street de pek çok filme mekan olmuştur. Zaten New York’u dolaştığınızda kendinizi film setinde gibi hissetmenizin en büyük payı Amerikan sinema endüstrisidir. Bu duyguyu her ziyaretçi yaşar ve New York ve Amerika konulu filmler yayınlanmaya devam ettikçe de insanlar bunu yaşamaya devam edeceklerdir. New York her zaman kendi reklamını kendi yapar.

World Trade Center Ground Zero

110 katlı, dünya üzerinde yeralan en büyük, en haşmetli yapılardan bir tanesi idi dünya ticaret merkezi. Twin Towers, New York’un sembollerinden biri olmanın haklı gururuyla yıllardır ticari hayata canlılık vermekteydi ve New York’un ufuk çizgisini önemli ölçüde belirleyen modern bir yapı idi. 1977 yılında hizmete açılan bu ikiz binaların zemin katında sizi New Jersey’a taşıyacak olan PATH metrosu ve cıvıl cıvıl alışveriş mağazalarını barındıyordu. Günde yaklaşık 450 işyerine ve 50000 çalışanına ev sahipliği yapan çok büyük bir kompleks idi. İkiz kulelerde 107. kata asansörle 58 saniyede ulaşılıyordu. Kamera ya da fotoğraf makinelerine sığdırılamayan bu yapı, insanoğlunun neler yapabileceğinin açık bir kanıtıydı. Amerika ve dünya tarihine 11 Eylül saldırılarının (9/11) hedefi olarak geçti ve o talihsiz günde binlerce insan burada yaşamını yitirdi. Ground Zero o tarihten pek çok savaş karşıtı gösterinin merkezi oldu, 8000 insanın yaşamına mal olan dünya tarihinin en üzücü olayına tanıklık yapan bu merkezi yaz okulu programlarımızda tanıtıyoruz. Olay, üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen güncelliğini yitirmedi. Trinity Church’te tarihe tanıklık eden pek çok eşya sergileniyor. Yaralıların kurtarıldığı, cesetlerin taşındığı sedyeler, binalardan geriye kalan molozlar, hala yakınlarını arayan insanların kayıp ilanları, ölenlerin anısına yazılmış şiir ve duygu dolu mektuplar, yırtık, parçalanmış resimler, yanan mumlar, biten umutlar, yaşamın en derin en sızı dolu bir günü, bir tarih yatıyor bu kilisede. Sitede ikiz kulelerin enkazından geriye kalan bir haç sergileniyordu ancak son yıllarda bu haç başka bir yere alındı. Yaralar sarılamayacak kadar büyük. Koskoca gökdelenlerin yerinde şimdi yeller esiyor, insanlar hala bu şoku yaşıyorlar, inanamıyorlar. Çevre binalarda savaş karşıtı sloganlar büyük puntolarla hala camlarda asılı. Sitenin kenarında hala mini törenler yapılıyor. Ölenlerin isimleri ve saat saat kronoloji, siteyi çeviren demir parmaklıklarda hala asılı. Sitenin çevresi bir aralar o trajedik günü anlatan poster ve kitapçıkları satan satıcılarla doluydu fakat bu trajedi üzerinden ticaret yapılması pek çok Amerikalıyı kızdırınca belediye önlem aldı ve bu ticaret yasaklandı. Öyle ki 5 – 10 Dolar karşılığında bu kitapçıklardan ve albümlerden peynir ekmek gibi satın alabiliyordunuz. Bugün Twin Towers’ın bulunduğu alana New York’un ve Amerika’nın şanına yakışan yepyeni bir kompleks inşa ediliyor. İsmi Freedom Tower. Amaç dünyanın en büyük ve en görkemli kompleksini inşaa etmekten çok, bu saldırılarda hayatlarını kaybeden insanların ruhlarını özgürlüğe kavuşturma ve onların anısını sonsuza kadar Manhattan’da yaşatmayı taşıyor. Gün geçtikçe yeni ve modern gökdelenler, Manhattan’ın ufuk çizgisini değiştiriyor. Bunu her yıl izleyebiliyoruz.

Statue of Liberty

İşte sadece New York’un değil Amerika’nın sembolü Özgürlük Anıtı. Bir çok kişi için çok özel bir anlamı olan bu yapıt, Fransızlar’ın Amerikalı’lara hediyesidir. Heykeltraş Frederic Auguste Bartholdi tarafından yapılan bu eserin peçesi 28 Ocak 1886 yılında açıldı. Yüzlerce bakır plaktan oluşan bu heykelin meşalesi 24 ayar altın ile 1986 yılında kaplanarak yenilemiştir. Orijinali ise hemen alt katta bulunan müzede sergilenmektedir. Okside olmadığı için heykelin orijinal rengini müzede görebilirsiniz. Görünen yeşil kılıfı ise okside olmuş bakırın rengidir. Ayrıntılı açıklamaları grubumuza özel bilgiler verecek rehberimizden alacağız, biz yine de bilgi vermeye devam edelim. Taç, heykelin en yüksek bölümüdür. Rüzgarlı havalarda sallanan bu bölüme çıkmak pek kolay değildir ve kalabalık zamanlarda neredeyse 3 saat beklemek gerekir. Son yıllarda özellikle de 11 Eylül’den sonra taça çıkmaya izin verilmiyor. Salınımlara karşı korunmak için heykelde bir iç iskelet bulunmaktadır ve bu iskelet hepimizin yakından bildiği Paris’teki Eyfel kulesinin mimarı Gustave Eiffel tarafından inşa edilmiştir. 93 m uzunluğunda olan Özgürlük anıtı bir ada üzerinde yeralmaktadır. Bu adaya Battery Sea Park’tan kalkan gezi motorları ile ulaşılır. Her yıl öğrencilerimizle bol bol fotoğraf çektirdiğimiz Amerika’nın sembolü olan Statue of Liberty’ye artık çok yoğun güvenlik önlemlerinden bir dizi taramadan sonra ulaşılabiliyor. Öyle ki, elinizdeki çantayı belli bir ücret karşılığında kasalara kilitlemeden girişe asla izin verilmiyor. Her ne olursa olsun Manhattan’ın en güzel manzarası Özgürlük anıtından izlenir. Buradan kalkan gezi motorlarının ikinci durağı Ellis Island’dır.

Ellis Island

Tarihi bir liman olan Ellis Island ilk kez Amerika’ya gelen göçmenlerin Amerika’ya merhaba dedikleri bir adadır. 1892 yılından 1954 yılına kadar yaklaşık 17 milyon göçmeni Amerika’nın büyülü dünyasına kazandırmıştır ve bugünkü Amerika nüfusunun neredeyse yarısının kökeni, bu adadan gelen göçmenlere dayanmaktadır. Amerikan tarihindeki önemi bu denli büyüktür Ellis Island’ın. Ellis Island artık büyük bir müze. Yatakhane, sağlık kontrol odası ve büyük salon göçmenlerin işlemlerini yaptırdıkları ana bölümlerdir. Sizi o günlere götürecek benzersiz sergilere, gösterilere ve hangi ülkeden bugüne kadar kaç göçmen geldiğini gösteren büyük bir elektronik panele sahiptir. Hemen arkada, günümüz teknolojisinden yani bilgisayarlardan yararlanılmış. İstediğiniz göçmenin soyadını yazdığınızda bilgisayar sizler için araştırıp buluyor. Doğal tepki olarak önce kendi soyadınızı deniyorsunuz ama ailenizden Amerika’da göçmen olarak yaşayan birileri yoksa bu araştırmanız boşa çıkıyor. New York’un en belirgin karakteristiklerinden biri olan kozmopolit kelimesini bu kadar güzel açıklayan bir müze dünya üzerinde yoktur. Bir tarihin yattığı bu adadaki zaman yolculuğunu çok seveceksiniz.

Broadway

İşte New York’ta dünyaca ünlü, sanatın, aktivitenin ve yaşamın caddesi. 24 saat aktif, New York’a “uyumayan şehir” yakıştırmasının ana nedeni hareketli Broadway. New York’un can damarı, olmazsa olmaz caddesi. Kuzeyden güneye kadar uzanan ve şehri ikiye bölen en uzun cadde. Öyle ki New York’a gelip de yön levhasının altında hatıra fotografı çektirmeyen herhalde kimse yoktur. Öyle ki araba modellerine bile isim kaynağı olmuş. Bu cadde uyumaz. Bu caddenin konukları New York kadar kozmopolittir. Üzerinden hem limuzinler hem de eski model arabalar geçer. Kaldırımlarını hem jet sosyete çiğner hem de evsizler. Farklı dünyaların, farklı milletlerin, farklı kültürlerin buluşma noktası, dünya pergelinin sivri ucunun batırıldığı yerdir Broadway. New York’u seviyorsanız Broadway’i gezmeye, kaldırımlarında yürümeye doyamazsınız. Gecesi ayrı gündüzü ayrıdır, her iki halini de görmek gerekir. Biz de üzerimize düşen bu görevi yerine getirecek ve New York’u New York yapan bu caddede New Yorker’lar gibi gönlümüzce gezeceğiz.

Chinatown

New York’un en renkli, en hareketli ve en dağınık mahallesine hoş geldiniz. Dikkat ediyor musunuz hep renklerden bahsediyoruz. Gerçekten de New York renklidir. Çin’in renkleri New York’a kadar uzanıyor. Çin mahallesinde Çin mutfağının tüm örneklerini bulacağınız zengin çeşitli şarküterilerinden tutun da hediyelik eşya satan dükkanlarına kadar herşeyin satıldığı Chinatown’da yok yoktur. Little Italy’i de içinde barındıran bu renkli semt genç Deren Koray’lıların alışveriş listelerinde yeralan elektronik cihazları çok ucuz rakamlarla satın aldıkları bir yerdir. Türkiye’de satılan walkman, CD çalar, kamera, dijital fotograf makinesi, MP3 player gibi küçük elektronik cihazları burada neredeyse yarı fiyatına satın alabilirsiniz. Chinatown’dan geçerken alışık olmadığınız kokular sizi rahatsız edebilir. Çinlilerin yarattığı bu küçük dünyadan Mc Donald’s dahi nasibini almış ve Amerika’da olduğu halde Çinlilere özgü menüleri Çince yazılarla müşterilerine sunmuştur. Chinatown’a girdiğinizde kendinizi Amerika’da hele hele New York’ta olduğunuza inandıramazsınız. Canal Street’e girdiğinizde sizi ünlü giyim markalarının satıldığı büyüklü küçüklü alışveriş mağazaları karşılar. Burası New York’ta kot, tişört, pantolon, mont gibi giyim eşyalarını yine en uygun fiyata alacağınız bir bölgedir ve bir çok satış mağazasını barındırır. Chinatown, New York’ta hoşlanacağınız yerlerden birisidir.

Herald Square

Herald Square New York’un kalbidir. Bir zamanların en yüksek bınası Empire State Building ile 1901 yılında hizmete giren dünyanın en büyük alışveriş mağazası olan Macy’s ‘in bulunduğu hareketli bir bölgedir. New York’ta gece turlarımızda Herald Square’in o canlı atmosferini görmeden geçmek hatadır. Manhattan Mall, Toys R Us, Penn Station, Madison Square Garden, yine genç Deren Koray’lıların en çok hoşlandıkları yerlerdir. Bu arada Toys R Us’un Times Square’deki yeni 3 katlı mağazasına taşındığını da belirtelim. Geçmiş yıllarda uzun bir süre vizyonda kalan Miracle on 34th Street filminin burada çekildiğini biliyor muydunuz?

Empire State Building

1970 yılında World Trade Center – Twins Tower’ın inşa edilmesi ile dünyanın en yüksek binası ünvanını kaybeden Empire State Building, New York’un dünya üzerindeki diğer bir sembolüdür. Lobide binanın bir maketi ve kabartma bakır levhalar üzerine işlenmiş nefis bir portresi sergilenmektedir. 34ncü ve 5.caddelerin üzerinde kalan bölgede tişört ve yiyecek satıcıları, tenekelerle ritmik müzik çalan ve bateristlere adeta taş çıkartan zenciler binanın bulunduğu yere ayrı bir hava verirler. İşte size tipik bir New York manzarası. Birşeyler satın almak isterseniz pazarlık yapmayı unutmayın yoksa bu satıcılar bir gecelik kazancını sadece sizden çıkarabilir. Yine de bizce en akıllıcası dükkanlardan alışveriş yapmak. Empire State’in 86ncı katına çıkmak için öncelikle rezervasyon yapmak ve bilet almak gerekir. Ekspres asansörlerle 1 dakika içinde önce 81.kata, hemen ardından da 86ncı kata ulaşırsınız. 443m. yükseklikte olan bu binadan Manhattan’ın ve tüm New York’un manzarası gerçekten görülmeye değerdir. Binanın çatısında 4 eyalete birden yayın yapan büyük bir TV vericisi ve yılda ortalama 500 defa yıldırım çeken bir paratöner bulunmaktadır. Açık havada 102. kat ufuk çizgisinin ve 125 kmlik bir alanın rahatça gözlenebildiği bir bölümdür ancak, hava New York’ta genellikle pusludur ve 102nci kat çoğu zaman kapalı tutulmaktadır. O kadar popülerdir ki, 1931’den bu yana 79 milyon ziyaretçiyi bünyesinde ağırlamıştır. Yapımında kullanılan 60.000 ton çelik sadece 23 haftada yerleştirilmiştir. Toplam 6500 pencerenin bulunduğu binada ortalama 10 milyon tuğla kullanılmıştır ve toplam ağırlığı 365.000 tondur. Bu ağırlık 200 çelik ve beton yastıklarla desteklenmektedir. 10 hızlı asansör, 366mlik yüksekliğe sadece 1 dakika da erişir ve bu sürede kulaklarınız rahatsız olabilir hele böyle bir elevasyona alışmadıysanız. Amerikalıların ilginç merakları vardır. Bu kadar yüksek bir binaya merdivenle tırmanmayı elbet düşünmek bile istemezsiniz ama her yıl düzenlenen Empire State Run-up yarışmasında lobiden 102nci kata kadar toplam 1860 basamak olan merdivenleri atletler 11 dakikalık bir sürede çıkmaktadır. Gece New York’u buradan izlemek apayrı bir duygudur. Dönüp dolaşıp aynı konulara geliyoruz. Olay, ünlü bir binadan ünlü bir şehri gözlemektir ve bunu da sadece New York’ta yapabilirsiniz. Emin olun ki dünyanın hiçbir bölgesinde bu kadar güzel bir manzaraya şahit olmayacaksınız. King Kong, Empire State ile özdeşleşmiştir. 86ncı katta onunla bir hatıra fotoğrafı çektirmek bizce iyi bir fikirdir. Aynı katta tüm New York’u yakından gözleyebilmeniz için 25Centle çalışan pek çok dürbün vardır. Özgürlük Anıtını bu dürbünlerle izlemek sizde bir heyecan uyandırır. Pek çok filme konu olan Empire State, bugüne kadar yüzlerce film yıldızını ve sanatçıyı ağırlamıştır. Bu ünlülerin ziyaretleri sırasında çekilen fotoğraflar lobideki galeride sergilenmektedir. Genç Deren Koray’lıların zevkle gezdikleri bu tarihi binaya girmeden önce 81. katta binaya giriş fotografı alırlar. Empire State öğrencilerimizin en çok sevdiği ve New York deyince akıllarına gelen ilk yerdir. Empire State yükseklik korkusu olanları bile kendisine çekmeyi başarabilmiş ender yapıtlardandır ve farklı milletlerin özel günlerinde rengarenk ışıklandırılarak New York’u bambaşka bir güzelliğe büründürür. Örneğin Türklere ve Türkiye’ye özel günlerde kırmızı – beyaz, Jamaika ve Afrikalılara özgü günlerde kahverengi, sarı, yeşil diğer zamanlarda da genellikle mavi, beyaz ve kırmızı renklerle New York gecelerini süslemeye devam edecek.

Rockafeller Center

New York’u sizlere bölge bölge tanıtırken dikkatinizi çekerse sözlerimize hep “dünya, dünyanın, dünyadaki” diye başlıyoruz. İşte New York bunun için muhteşem bir şehir. İşte bir “dünya” kelimesi daha: Dünyanın ilk ofis-alışveriş mağazaları-eğlence-yemek ve bahçe kavramlarını bünyesinde tutan ve günümüz “Shopping Center” olgusunu tüm dünyaya benimseten ilk komplekstir Rockafeller Center. Gündüz ya da gece, günün 24 saatı yılın 365 günü daima aktif, her zaman canlı olan bu hareketli mekan, New York için yakıştırılan “The city never sleeps” imajını tüm yönüyle yansıtır. En çok ziyaret edilen yerlerden biri olan bu hoş mekanda kışın Noel’de Noel ağacı altında buz pateni yapabilir, yazın da kafeteryasında bir kahve ya da bir çay içebilirsiniz. Bahçesinde dünya uluslarının bayraklarının bulunduğu bir ortamda bayrağımızı seçtiğiniz anda tatlı bir heyecan duyarsınız. Uzaklarda bir dosta rastlamış gibi hissedersiniz kendinizi. Çiçekler Rockafeller Center’ın ayrılmaz aksesuarlarıdır ve ortama bambaşka bir canlılık verir. Her mevsim Rockafeller ayrı bir güzelliğe ve aktiviteye sahiptir. Hep birlikte bu güzel merkezi ziyaret ediyoruz.

Times Square

İsmini 1904 yılında 25 katlı New York Times gazetesinden alan bu bölge tek kelimeyle New York’un kalbidir. New York’un ne kadar da çok kalbi var demeyin. Şehrin aktivitesi o kadar fazladır ki her biri ayrı merkez ayrı birer kalptir ama Times Square’in bu merkezler arasında hatırı sayılır bir ayrıcalığı vardır. New York denince kameraların ilk görüntüye aldıkları yerdir burası. Hani o büyülü neon lambalarının bulunduğu yerler. Gündüz hareketli ve koşuşturması bol olan bu meydan gerçek kimliğini gece gösterir. Milyonlarca ışık demetinin gökyüzünü nasıl aydınlattığını görünce New York’a olan hayranlığınız ikiye katlanır. Dev reklam panoları, Dow Jones, CNN, NBC, Reuters gibi dünyaca ünlü haber merkezlerinin ekonomi, politik ve güncel haberleri, kayan yazılarla tüm New Yorker’lara anında ulaştırdığı tek yerdir burası. Hangi bölümünü çekeceğinize karar veremediğiniz ve turistlerin şaşkın bakışlarını izlediğiniz Times Square, yeni yıla merhaba demek için binlerce kilometre uzaklıktan gelen insanların buluştuğu dünyanın adeta merkezi ve buluşma noktasıdır. Times Square’de herkesin kalbi aynı anda atar, bütün güzellikeri birlikte tüm insanlarla aynı anda paylaşırsınız. O coşkuyu, sevinci ve romantizmi yaşarsınız. Sizi bambaşka bir kimliğe büründüren büyülü bir atmosfere sahiptir Times Square. Deren Koray’lıların çok sevdiği bu bölge bir New York klasiğidir ve yine günün 24 saati aktiftir. Gece aktivitelerimizin vazgeçilmez adresi Times Square’i bu yıl da sizlerle keşfedeceğiz.

United Nations

İşte New York’u dünya başkenti yapan belkide en önemli faktör Doğu Nehri yakasında bulunan Birleşmiş Milletler binasıdır. Mavimsi yeşil aynalı camları ile East River’a paralel uzanan, televizyonlardan da çok iyi bildiğiniz bu bina, bugüne kadar pek çok uluslararası toplantıya evsahipliği yapmış, dünya üzerinde bir çok önemli karara imza atılmış dünyanın politik merkezidir. 1945 yılında, ikinci dünya savaşının sona ermesiyle 51 ülke ile kurulan Birleşmiş Milletler bugün 180 uluslu dünyanın en büyük bir örgütüdür. UN’in Amacı dünya barışını korumak ve dünya üzerinde kurulu ekonomik ve sosyal dengeleri sabit tutmaktır. Amerika’nın ünlü zenginlerinden olan John D. Rockafeller’ın 8,5 milyon dolarlık bağışı ile New York, Birleşmiş Milletler’in merkezi olarak seçilmiştir. 18 Hektarlık bir alana yayılmış UN, New York’ta olduğu halde Amerika Birleşik Devletleri topraklarında sayılmadığını biliyor muydunuz? Bu nedenledir ki uluslararası bir bölge konumunda hatta kendi pul ve postanesine sahip ayrı bir komplekstir. Çeşitli meclislerin bulunduğu bölümler ve Genel toplantı odası önemli yerlerdendir. Konferans Salonu yine pek çok ünlü devlet adamını ağırlamıştır ve hala daha ağırlamaya devam etmekdir. Güvenlik Konseyinde delegeler ve asistanları at nalı şeklindeki masada çalışırken hemen geri planda kalan yazıcılar her cümleyi harfi harfine not ederler. Bahçesinde dünya barışını simgeleyen ve Birleşmiş Milletlere hediye edilmiş pek çok anlamlı heykel bulunmaktadır. 1988 yılında Lüksemburg tarafından hediye edilen namlusuna düğüm atılmış bir silah, dünya barışı için gerekli mesajı en etkin biçimde iletmektedir. Hemen karşısında Türk Konsolosluğumuz bulunmaktadır ve bayrağımız aynı semtte iki ayrı yerde New York caddelerinde gururla dalgalanmaktadır. Birleşmiş Milletlerin alt galerisinde yeralan hediyelik eşyaların satıldığı mağazaya uğramadan binadan çıkmak hatadır. Tüm dünya ülkelerinden gelen ve o ülkeye özgü hediyelik eşyaların sergilendiği bu mekanı hepbirlikte gezeceğiz.

Upper Midtown

New York’un en güzel en büyük gökdelenlerinin bulunduğu bu bölge, bir çok ünlü binayı barındırır. Mesela Amerika’nın en zengin iş adamlarından biri olan nam-ı diğer emlak kralı Donald Trump’ın sahibi olduğu Trump Tower bunlardan bir tanesidir. “Sırf bina görmek için New York’a gidilir mi?” diye düşünüyorsanız, bu fikriniz tamamen değişecektir. Modern mimarinin, doğa ile nasıl elele tutuştuğunu görecek ve bu birlikteliğe hayran kalacaksınız. Ara katlara yerleştirilen ağaçları ile binanın dış cephesi en az içi kadar güzeldir. Lobisinde mermer kaplı duvarlarından akan dekoratif şelaleler, parlak ışıklar altında yemek yiyeceğiniz lüks restoranları ve kafeleri, elit alışveriş mağazaları ile Trump Tower, New York’un vazgeçilmez mimari yapılarından biridir. Bu gökdelenin sakinleri ise tanıdık kişiler. Michael Jackson, Dustin Hoffmann, Sophia Loren ve Elton John gibi hayranı olduğunuz ünlü yıldızların daireleri Trump Tower’da bulunuyor. Trump Tower’ın hemen yakınında dünyaca ünlü markalar dikkatinizi çekecektir. IBM ve Sony’i bu markalara örnek olarak gösterebiliriz. 43 katlı olan bu bina 1983 yılında tamamlanmıştır. Trump Tower ve IBM arasında kalan bölgede bambu ağaçları ile süslenmiş bir sera bulunur. Burada içilen bir kahvenin tadı ve güzelliği, New York’a sizi bir adım daha yaklaştırır. IBM’in hemen yanında bir başka ünlü bina sizi karşılar. Evet burası Sony Wonderland’in bulunduğu Sony’in binasıdır. Zemin katının her iki yanında Sony tarafından üretilen bütün ürünlerin sergilendiği bir demonstrasyon merkezi bulunmaktadır. Japonya’da icat edilen bir elektronik ürün ilk olarak burada tanıtılır ve pazara sunulur. Uzman teknisyenlerce kurulmuş müzik ve görüntü sistemleri karşısında söyleyecek fazla bir söz bulamazsınız. Hele tarihi bir atmosfere sahip bir salon içine döşenmiş son sistem elektronik cihazları gördüğünüzde aynı anda hem geçmişi hem de geleceği yaşıyorsunuz. Lexington Avenue’a kadar yürüdüğümüzde de genç Deren Koray’lıların alışveriş yapmak için adeta can attıkları Harley Davidson Cafe’nin satış mağazası bizleri karşılar. Buradan Harley Davidson Cafe New York tişörtü ya da sweat-shirt’ü satın almak gençler için ayrı bir önem taşır. Bizler de onların bu görüşüne saygı duyuyor ve üzerimize düşen görevi yerine getiriyoruz. Ne de olsa onlar artık birer New Yorker. Biraz daha aşağı indiğimizde St. Patrick’s Cathedral gökdelelerin arasında “burada ben de varım” dercesine kendini belli eder. 1850 yıllarında, önceleri mezarlık amacıyla kullanılmak istenen bu alana St. Patrick Kilisesi inşa edilmiştir. 2500 kişilik oturma kapasitesi ile Amerika’nın en büyük Katolik kilisesi olan St. Patrick 1878 yılında tamamlanmıştır ve görülmesi gereken önemli bir tarihi yapıttır. 57nci cadde üzerinde yürüdüğümüzde genç Deren Koray’lıların tekrar tekrar gelmeyi arzu ettikleri önemli merkezlere rastlıyoruz. Eee genç olup da New York’a kadar geleceksiniz ve Planet Hollywood’a uğramadan geçeceksiniz. Öğrencilerimizin neleri sevdiklerini, neleri sevmediklerini iyi biliyoruz. Burayı kesinlikle seviyorlar. Birşeyler almasalar bile seviyorlar.. ne yapsınlar? Hayranı oldukları film yıldızlarının pop sanatçılarının el ve ayak izlerine dokunmaktan hoşlanıyorlar. Kendi ellerini ölçüyorlar ve aralarında manevi bir bağ kuruyorlar. Türkiye’ye döndüklerinde işte onu giyecekler. Planet Hollywood New York. Bu yıllardan beri süregelen bir akım. Onlar da bu modanın ister istemez içindeler. Alışverişlerini zor da olsa bitirdikten sonra radar gibi çalışan gözleri bu kez Hard Rock Cafe’ye takılıyor. Hard Rock’sız olur mu? Hard Rock Cafe’de yine ünlü pop yıldızlarının özel eşyaları, bir zamanlar çaldıkları enstrumanlar ve giysileri sergileniyor. Öğrencilerimiz yine HRC’nin “Merch Store”undan alışveriş yapıyorlar. Bu sefer giyecekleri tişörtün üzerinde Hard Rock Cafe New York yazacak ve yine moda dünyasında yerini alacak. Bir tişört severin nereye gittiğini anlamak için tişört üzerindeki logonun altında yazan şehri okumak gerekiyor. Orada New York yazmasından hoşlanıyorlar. Öyle ki “artık Londra yazanını giymem” diyen bile çıkabiliyor. İstiyorlarsa elde etmeliler. Tercih onların, rehberlik ise bizlerin. Yılboyu derslerden zaten bunalan öğrencilerimizin tatil en doğal haklarıdır.

Solomon R. Guggenheim Museum

İşte bir başka kültür hazinesi. New York’un sahip olduğu en ünlü müzelerden sadece biri. Dünyanın en iyi modern sanat koleksiyonunu içeren büyük bir müze. Londra’da bulunan Victoria & Albert Museum’un bir benzeri. Bırakınız Guggenheim’in içindeki koleksiyonları, binanın mimarisi dahi bir günümüzde şaheser olarak nitelendirilmektedir. Frank Lloyd Wright tarafından dizayn edilen bu bina büyük bir salyangozu andırır ve müzenin sistemli bir şekilde gezilmesine olanak verir. Yürüdükçe ayrı güzellikte 19ncu ve 20nci yüzyılın önemli sanat eserleri ve audio-vizüel gösteriler sizleri bilgilendirir.

Metropolitan Museum of Art

New York’un dünya başkenti olması için işte en geçerli nedenlerden bir tane daha. Yine “en”ler, yine “dünya”lar konuşacak. Metropolitan Museum of Art, dünyanın en büyük ve en görkemli müzesidir. Sanatçı ve filantropist’lerin rüyası, 1870 yılında kurdukları bu müze ile gerçeğe dönüştü. İlk çağlardan günümüze kadar gelmiş tüm koleksiyonların eski Mısır sanatı ve Amerikan heykel ve dekoratif sanatının örnekleri ile dolu çok zengin bir müzedir. Sakıp Sabancı’nın 1998 Eylül ayında Osmanlı Hat Sanatı’ndan örnekler sunulan paha biçilmez koleksiyonu burada gururla sergilenmiştir. Bu müzeyi anlatmak imkansızdır. Bu nedenle baştan sona gezmek gerekir. Özellikle İslam eserleri ve Mısır’dan getirilen eserler ziyaretçilerin dikkatini çekmeye devam ediyor. Müzenin pek çok galerisinde resim ve video çekimi yasaktır. Üst katta yakın zamanda ziyarete açılan ortaçağ dekorasyonları görülmeye değerdir. Dünyaca ünlü eserlerin yanısıra yine üst katta bulunan Japon ve Kore galerileri de ziyaret edilmesi gereken noktalardır. Özellikle Japon bahçesi sizin aslında bir binada olduğunuz konusunda şüphe uyandırır. Alt kattaki “bookstore” her ne kadar kitap satış merkezi olarak anılsa da burada New York ve Amerika’ya ait her türlü orijinal doküman, poster, resim ve ilginç hediyelik eşyaların satıldığı bir köşedir. Müzeyi tam anlamıyla özümsemek için sadece bookstore’a bile yarım gününüzü ayırmanız gerekecektir. Central Park içinde yeralan bu müzeyi gezmek ve içindeki kültür ve sanat hazinesini keşfetmek New York’un diğer kimliğini yakından tanımanıza neden olur ve sizde benzersiz duygular uyandırır. Siz iyisi mi bizi takip edin ve yaz okulu programımızda öğleden sonra gezeceğimiz yerler arasında yer alan Metropolitan Museum of Art’ı bizim rehberliğimizde keşfedin. Diğer programlara katılarak öğleden sonralarınızı amaçsız aktivitelerle doldurmayın, Deren Koray ile New York’u keşfedin.

Central Park

Yıllar önce, 1858 yılında bir bölümünde domuz çiftliklerinin bulunduğu bataklık bir alandan oluşan Central Park, zaman içinde New York’ta 340 Hektarlık yemyeşil bir parka dönüştürüldü. Günümüzde bu park, içinde göllerin, buz patenlerinin, yürüyüş yollarının, uçsuz bucaksız piknik alanlarının, oyun sahalarının, hayvanat bahçesinin, yemyeşil çimlerin ve 500 binden fazla ağacın bulunduğu doğadan bir kesittir. Bu oyun sahaları içinde satrançtan krikete, konserlerden Amerikan futboluna kadar binlerce kişiyi oyalayabilecek aktiviteler gerçekleştirilmektedir. Hafta sonu bisikletlilerin, roller blade kullananların ve jogging yapanların rahat hareket edebilmeleri için arabaların parka girişleri yasaklanmıştır. Bisikletiniz yoksa parktan kiralayabilirsiniz. Canınız paten yapmak isterse parkın tüm yaya yolları emrinizde. Gölde sandalla bir sefa yapmak isterseniz, kayıklarınız hazır. Sessiz sakin ve huzulu bir ortamda yemek yemek isterseniz restoranlar sizleri ağırlamaya her zaman hazır. 59ncu ve 79ncu caddeler arasındaki bölüm Central Park’ın en güzel olduğu bölümlerdir. Suni gölleri ve köprüleri ile New York içinde adeta bir cenneti andırır. Parkın, John Lennon’un evinin hemen karşısında yeralan bölümü, onun anısına ithafen Strawberry Fields olarak anılmaktadır. Çünkü hepinizin de bildiği gibi ünlü şarkıcı burada yani evinin önünde suikaste kurban gitmiştir. Central Park, betonlaşma karşısında doğanın adeta tek başına verdiği savaşı simgeler. Florası ile olduğu kadar faunası ile de zengindir Central Park. Kuşların, sincapların, hatta yabani hayvanların dahi hayat buldukları büyük bir sığınaktır. Bir sincabı New York sokaklarının ortasında düşünemeyebilirsiniz ama 100m. ilerideki bu parkın sınırları içinde onun ne kadar mutlu olduğunu izleyebilirsiniz. Sadece hayvanlar mı? Hafta sonu ailesi ile birlikte gelen insanların güneşli bir günde neşe içinde piknik yaptıklarını ve eğlendiklerini görmek bizleri de mutlu eder. Herkes mutludur Central Park’ta. Öğrencilerimizle bu parkın uçsuz bucaksız çimenlerinde yorgunluk atmanın tadı bambaşkadır. Central Park şehrin stresinden ve yoğun temposundan kaçmak istediğinizde kendinizle ve doğa ile başbaşa kalacağınız bir yerdir.

American Museum of Natural History

New York’un “en”leri devam ediyor. Bu müze dünyanın en büyük doğal tarih müzesidir. Müze 1877 yılında inşa edilmiş ve New York’a kazandırılmıştır. 36 milyondan fazla parçayı içeren muhteşem bir bilimsel koleksiyona sahiptir. Müzenin en ilgi gören bölümleri dinazorlar, meteorlar ve mineral taşların sergilendiği bölümlerdir. Bu minerallerin bulunduğu bölümdeki taşların ve mücevherlerin toplam değerinin 50 milyon Dolar civarında olduğu iddia edilmektedir. Londra’da bir benzeri bulunan müzeyi gezmek için en az 3 saat gereklidir. Amerikalıların teknolojilerini esirgemedikleri bu bilim yuvasında bizler Londra’daki fen ve bilim müzelerinde olduğu gibi, öğrencilerimize burada da fen derslerini uygulamalı olarak veririz, onlar da ortaokul ve lisede okudukları fen derslerini zihinlerinde bu uygulamalarla şekillendirirler. Gelişen teknoloji paralelinde müzeye çeşitli atraksiyonlar da zaman içinde gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir. Bunlardan biri de dev küre ekranda ve ayakta izleyeceğiniz dünyanın oluşumunu gösteren kozmik şovdur. Büyüleyici ses efektleri ve görüntülerle görsel bir şölen izleyeceksiniz. 4 katlı müzenin en üst katından zemin kata kadar tüm galerileri büyük bir keyifle bizlerle keşfedeceksiniz. Dinazorlar, memeliler, denizde yaşayan canlılar, karada yaşayan en ilginç hayvanlar ve daha pek çok canlıyı bu canlıların dünyasını burada keşfedeceksiniz. Bu programı sadece İngilizce öğrenmek açısından ele almak yanlış olur. Amerika ya da İngiltere’de öğrencimizin öğrenmesi gereken birşeyler varsa Deren Koray onu mutlaka öğretir ve öğrencisini ülkesine belli bir bilgi birikimiyle dönmesini sağlar. Öğrencilerimiz öğleden sonraki zamanlarını spor yaparak değil, bizlerin öğretim programları çerçevesinde bu tür kültürün ve medeniyetlerin işlendiği bilim yuvalarında değerlendirirler. Bu da Deren Koray’ı diğer şirketlerden ayıran en önemli özelliktir.

Harlem

Harlem tüm dünyanın bildiği gibi New York’un en “renkli” mahallesidir. İşte bir en daha. Boşuna New York için “en”lerin şehri demiyoruz. Harlem her ne kadar yalnız başınıza yürümek için güvenli bir yer olarak tanımlansa da hala “no go area” özelliğini koruyan, New York’un geceleri pek de tekin olmayan bir bölgesidir. Tamamen zencilerin yaşadığı bu bölge, her köşesinde duvar yazıları, toplu halde ellerinde bangır bangır müzik setleri ile gezen zencileri, tıpkı filmlerdeki gibi her köşe başında basketbol sahası bulunan, oto tamircilerinin, derme çatma dükkan ve köhne marketlerin bulunduğu ara caddelerle doludur. Şehir için turların olmazsa olmaz uğrak yeridir. Turistler, zencilere dikkatli gözlerle bakmamaları konusunda burada uyarılırlar. Central Park’ın kuzeyine komşu olan Harlem basketbol takımı ile dünya çapında bir üne sahiptir. Tüm bu güven vermeyen özelliklerine rağmen Harlem’in bu kadar popüler olmasının altında yatan en önemli sebep, New York’un her köşesi gibi bu bölgenin de dünyaca ünlü filmlerin adeta bir seti olma özelliğidir. Bu nedenle New York’a gelen her turist Harlem’i görmek ister.

NY Aquarium

New York’un Atlantik Okyanusu kıyısında yeralan bu şirin ve sevimli komplekste denizlerin dünyasına artık 1 adım daha yakınsınız. NY Aquarium’a girer girmez bir zamanlar sizleri sağdaki cam havuzda şakalaşan 2 sevimli yunus karşılardı ancak şimdi yunuslar yerlerini sting-ray yani vatoz balıklarına bıraktı. Vatoz balıklarının sudaki hareketi burada görülmeye değer, tıpkı uçan martılar gibi bu balıkların kanat çırptıklarına şahit olacaksınız. Beluga balinası bizleri akvaryumun kuzey tarafında bekleyen bir başka sevimli yaratıktır. Denizlerin dünyasında söz sahii olan bir yaratığımız daha var. Tahmin ettiğiniz gibi bunlar köpekbalıkları. Sharks bölümünde gözlerinizi köpekbalıklarının vahşi dişlerine odaklayacaksınız. Bir an o akvaryumun içinde olduğunuzu ve sizden bir ısırık aldığını hayal edeceksiniz ama o hayalden hemen uyanacaksınız. Her zamanki gibi fotograf makinanıza yapışacak ve görüntüler almaya çalışacaksınız. Deniz aslanlarını da unutmamak gerek. Deniz aslanlarının dünyasına yeraltında özel olarak hazırlanmış izleme pencereleri sayesinde yakından bakacaksınız. Sizlerin pencereden baktığını bilen bu şirin hayvanlar türlü numaralarla sizlere hoş anlar geçirtecektir. Hele hele 2 saatte bir tekrar edilen Aquatheater’deki deniz aslanları şovunu mutlaka seyretmelisiniz. Amerika’nın en ünlü eğlence parklarından biri olan Sea World’u aratmayacak bu şovu burada hep birlikte izleyeceğiz. Penguenler, sayıları 500’den fazla bugüne kadar görmediğiniz balık türleri, kalkan balıkları, kabuklu deniz hayvanları ve daha yazamayacağımız pek çok hayvan türü bu akvaryumda çeşitli galeriler içinde sergilenmektedir. Deniz analarının neon ışıkları altındaki dansları ise görülmeye değerdir. Akvaryumun bir bölümünde gerçek bir dalganın altında kalıyormuş hissini veren bir gösteri sizleri bekliyor. Akvaryumun hemen yanında Coney Island’da kurulu Lunapark ise New York tarihinde önemli bir yere sahiptir. Burada öğrencilerimiz değişik atraksiyonlara binerek günlerini güzel bir şekilde noktalarlar.

Warner Bros Six Flags Theme Park

“En”lerden sıkılmadığınızı biliyoruz, hele bu “en”den sıkılacağınızı hiç sanmıyoruz çünkü bunu duyduğunuza çok sevineceksiniz. Dünyanın ikinci, Amerika’nın ise en büyük eğlence parkına hoş geldiniz. Six Flags’ler Yılda toplam 30 Milyon ziyaretçiyi ağırlamaktadır. Yapılan araştırmalarda Amerika’lıların %85’i ülke çapında yayılış gösteren 12 Six Flags eğlence parkını tercih etmektedirler. Biz de burayı tercih ediyoruz çünkü bir eğlence parkına gidip öğrencilerimizin değerli saatlerini kuyruk bekleyerek geçirmelerini istemiyoruz. Zaman bir eğlence parkında bir öğrenci için çok değerlidir, öğrencimiz eğlenmek ister beklemek değil. Burası bütün bir yılın yorgunluğunu ve stresini bir günde atacakları, dolu dolu eğlenecekleri yine kendi içinde “en”lerle dolu bir park. Parka girmeden önce wild safari ile Six Flags öğrencilerimize hoşgeldiniz der. Gezi otobüsümüzle parktaki hayvanların serbestçe dolaştığı bu safari parkta bir zamanlar maymunların, halen zürafaların hatta ayı yavrularının çekinmeden arabalarınızın yanına kadar sokulup sizlerden yiyecek istedikleri bir bölge. Yıllar önce dikiz aynanızda her an bir “Çarli” ile karşı karşıya gelebiliyordunuz ama artık hepsi kafeslerin ardında. Belli ki yaramazlıklar yapmışlar. Özellikle insanların aşırı ilgisi ile şımarmış geyikler ve zürafalar aracınızın peşinizi bırakmayacaklardır. Kaplan, fil, aslan, gergedan gibi insanlara zarar verebilecek hayvanlar daha güvenli bölgede elektrikli tel ya da kafeslerde barındırılmaktadır. Gerçi filler ve gergedanlar son yıllarda yine aralarda dolaşmaya başladılar ama yine de Amerikalılar tedbiri elden bırakmıyorlar. Çok yavaş ilerleyerek bu bölümden yaklaşık 60 dakikada çıkar ve oyuncakların olduğu parka giriş yaparız. Cesur musunuz? kendinize güveniyor musunuz? çığlık atmayı seviyor musunuz? Kanınıza biraz daha adrenalin karışmasını ister misiniz? cesaretinizi zorlayacak dünyanın en korku dolu oyuncaklarına sınırsız binmenin tadına varmak istiyor musunuz? O zaman bizi takip etmeye devam edin. Merak etmeyin tüm grubun ücretlerini her zamanki gibi yine biz ödüyoruz. Sizlere hiçbir ekstra masraf çıkarmıyor, cep harçlıklarınızın sizlere kalmasını sağlıyoruz. Parkta sizi sevimli kahramanımız Looney Tunes’un vazgeçilmez karakterlerinden Tazmania canavarı karşılar. Bugs Bunny, Tazo, Tweety, Skunk ya da Kedicik ile fotoğraf çektirmek için sıraya girersiniz ve o anı ölümsüzleştirirsiniz. İşte sizleri bekleyen diğer atraksiyonlar. Sırayla tanıyalım: Spinmeister sizi epey sallayacak. Music Express müziğin coşkulu ritmi ile sizi adeta uçuracak, Autobahn hepimizin bildiği çarpışan otomobillerin Alman versiyonu Old Country Games, Looney Tunes karakterlerini kazanma şansı yakalayabileceğiniz bir beceri oyunudur. Parka 1998 yılında katılan Batman & Robin The Chiller, binmek için epey bir düşünmeniz gereken yepyeni bir heyecandır. Dünyanın en hızlı “roller coaster”ı olan Batman & Robin, rekoru bir zamanlar elinde bulunduran ve hala çılgın bir başka oyuncak olan Batman Rider’dan çok daha hızlıdır ve hızı saatte 120kmdir. 2 ayrı platformdan aynı anda hareket eden yine 2 ayrı araç bulunmaktadır. Batman, mavi raylı olanı 14 katlı bir binanın yüksekliğine eriştikten sonra geri geri giderek geldiği yoldan çıkış noktasına döner. Robin ise, kırmızı raylı olanı, yolcularını 2 defa 360 derece döndürdükten ve 10 katlı binanın yüksekliğine eriştirdikten sonra tekrar geldiği yoldan geri döner. Bu iki çılgınlıktan sonra vücudunuzun fonksiyonlarında fizyolojik değişikleri gözlemeniz normaldir. Batman film çekimlerinde kullanılan meşhur multifonksiyonel siyah arabası (Batmobile), Batman Rider’ın tam önünde sergilenmektedir. Bu arada Batman Rider’a binmek için yol alırken Michael Keaton’ın Batman filminde kullanmış olduğu elbiseyi de göreceksiniz. Stuntman’s Freefall fizik derslerinde yabancı olmadığınız 9.8m/s’lik yerçekim kuralı ile sizleri başbaşa bırakan indiğinizde de adınızı bir anda düşünerek bulmanıza yol açan klasik bir Amerikan çılgınlığıdır. Movietown Water Effect 19 kişi ile göle yumuşak iniş yaptığınız bir atraksiyondur. İşte bu noktada öğrencilerimizin yedek elbiseleri devreye giriyor. Merak etmeyin hepsine uyarıda bulunuyoruz ama onları tutabilene aşkolsun. Batman Rider ilk göz ağrımız. Gotham City’de yeralan bu atraksiyonda da ayakkabılarınızın iyice bağlamanız gerekiyor çünkü altınızdan sadece hava geçecek ve yaklaşık 100kmlik bir hızla gideceksiniz, tam 7 defa da döneceksiniz. Milenyumda aramıza katılan Nitro tanıtım VCD’mizde gördüğünüz dünyanın en büyük roller coaster’ıdır. Superman Rider ile Süpermen filmlerinde izlediğiniz tüm uçuş efektlerini grup halinde yapacağınız çok hareketli bir atraksiyondur. Studio 28 Arcade, Video oyunlarının oynandığı bir yerdir ama “bu kadar atraksiyon varken video mu oynanırmış?” dediğinizi duyar gibiyiz. Biz hatırlatalım da…Gelelim macera bölümüne African Tower iki kişi ile kullanacağınız kanolarda yönünüzü siz bulacaksınız. İyi bir İngilizce’ye sahip olduğunuzu göstermenin tam zamanı. Congo Rapids 12 kişilik koltuklarda yerinizi aldığınızda artık şelalenin içine girmeye hazırsınız demektir. Koala Canyon çocuklar içindir ona binmeyeceğimizi biliyoruz. Asian Tower yine sizlerin yönlendireceği bir kayıkla yapacağınız mistik bir yolculuktur, Irrawaddy Riptide rafting benzeri bir eğlencedir, 5 kişi ile yönetilir, oldukça da zevklidir. North American Tower su kayağı severlerin yeridir, 2 platformda sergilenmektedir. Skull Mountain, türüne dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmayan ilginç bir atraksiyondur. Karanlık bir ortamda nereye gideceğini bilmediğiniz bir radara binerseniz ne olur? Cevabı orada siz vereceksiniz. İşte eski bir dost Big Wheel büyük büyük bir dönme dolap. Bu manzaradan hoşlanacaksınız. Diğer çocuk oyuncaklarından bahsetmiyoruz. Gelelim diğer jokerlere. Biz yaza yaza bitiremiyoruz, bakalım siz gezerek nasıl bitireceksiniz? En büyük olmak kolay değil tabii. Saw Mill Log Flume Yüksekten bir kütükle akan bir nehire düşmek iyi bir duygu olmalı ya sizce? Chessington World of Adventures’tan tanıdığınız maden treni burada da var. Runaway Mine Train hızlı yolculuk için sizleri bekliyor olacak. Eveeet Viper için 2 değil 3 defa daha düşünmenizi istiyoruz. Kendinizden eminseniz diyeceğimiz yok ama bu bizce parkın en dehşet verici atraksiyonu. Adı üzerinde.. resmen bir yılan. Burada kaç defa ters geldiğimizi sayamayacaksınız. Deneyin, mutlaka beğeneceksiniz. Hala sağlamsanız sizleri bekleyen bir oyun daha var: Rolling Thunder, size neler olduğunu dahi anlayamadan biten (aslında bitmek bilmeyen) bir hız aracı. Çıkardığı gürültü kulaklarınızı tırmalarken elleriniz emirlerinizi yerine getiremez olur. El Sombrero Meksika tarzında Taz Twister gibi sizleri santrifujde kuruyan bir elbise gibi çevirip duran araçlardandır. Sky Pilot 32 kişilik bir gemi ile yapacağınız hoş bir yolculuktur. Parachute Training Center ve Edwards AFB Jump Tower sizi tatlı tatlı yukarı çıkarır, söyle bir manzarayı gösterir ve sizi tekrar aşağı indirir. Yükseklik korkusu olan öğrencilerimiz için tavsiye etmeyeceğimiz bir oyuncaktır. The Great American Scream Machine aklı başında olan bir insanın cesaret edemeyeceği bir atraksiyondur. Sıkı durun “en”ler yine geliyor. Dünyanın en uzun, en yüksek, en hızlı ve en çabuk döndüren radarlarından biridir. Var mı cesareti olan? Parmakları görür gibiyiz. Otoritelere göre bumerangın üzerine binip uçmak ile bu alete binmek arasında pek fazla bir fark yokmuş. Bizce de öyle. Space Shuttle hepinizin bildiği gondolun ters dönen versiyonu. Dehşet verici değil mi? Ne kadar sakin anlatıyoruz oysa. Centrifuge G-Force anneniz ya da bir büyüğünüz pasta yaparken miksere gözünüz mutlaka takılmıştır. İşte onun ucunda olduğunuzu düşünün. Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış. The Right Stuff Mach 1 Adventure Sizlere sesten hızlı uçuş heyecanı tattıracak bir simulatördür. Deneyin beğeneceksiniz. Boardwalk Games Square Looney Tunes karakterlerini kazanacağınız bir oyun merkezidir. Dream Street Arcade Amerikan piyasasına yeni girmiş en “cool” ve en yeni “arcade” oyunlarını içeren bir video-oyun merkezidir. High Striker gücünüzü ispat edeceğiniz bir yerdir. Bu oyun sonunda belki de bir hediye kazanabilirsiniz kimbilir?. Amerika’lılar cömert insanlardır. Bir tane hediye kazanacağınızı biliyoruz.

Washington D.C.

Amerika’nın başkentine hoşgeldiniz. Her ne kadar New York için dünya başkenti dediysek de, Washington’un kendine ait bir karizması vardır. New York’a kadar gelip, dünya ile ilgili önemli kararların alındığı, US Dolar’ların arka yüzlerini süsleyen binalarını, devlet büyüklerinin ve politikacıların kentini görmeden gitmek olmaz değil mi?. Potomac ve Anacostia nehirleri arasında kalan başkentte gezimize U.S. Capitol Building ile başlıyoruz. Sanat şahaseri olan bu beyaz binayı herhalde bilmeyen yoktur. National Arboretum ve botanik bahçesi, The Smithsonian grubuna ait olan müzeler adeta bir kültür ziyafetidir. The U.S. Holocaust Memorial Museum özellikle de The National Air and Space Museum, genç Deren Koray’lıların en çok ilgi gösterdikleri müzedir. Havacılık tarihinin en güzel örneklerini, gösterilerini ve aydınlatıcı bilgilerini bulunduran National Air and Space Museum, insanlık tarihinde altın bir sayfa olarak yer alan aya yolculuğu sizlere adeta yaşatır. Müze bünyesinde pek çok uzay aracını da barındırmaktadır. Uçuş deney laboratuvarları, havacılık ile ilgili fizik kurallarını açıklayan bir çok deneyi ziyaretçilerine sunar. 1 Kasım 1800 tarihinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri Başkanının resmi ikametgahı olan White House, U.S. Department of Commerce, The Bureau of Engraving, FBI, Lincoln Memorial, içinde 1963 yılında suikaste kurban giden John Fitzgerald Kennedy’in mozolesinin de bulunduğu Arlington Mezarlığı, Iwo Jima heykeli, The Pentagon, Jefferson Memorial, Tidal Basin, 170 m yüksekliğinde olan The Washington Monument, Reflecting Pool, Downtown Washington, Vietnam savaşında ülkeleri için şehit olmuş askerlerin adlarının yazılı olduğu The Vietnam War Memorial ve The Wall ve Virginia sınırları içinde yeralan 18.yy ve 19.yy’ın başlarında inşa edilmiş eski evleri ile buram buram tarih kokan Alexandria, rotamız üzerinde yeralan ve mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında gelmektedir. Amerika’da 7 eyalet sınırından geçtiğimiz özel otobüsümüz ile yaptığımız, otobanlarında verdiğimiz molalarla bu gezimizin tadı bambaşkadır.

Niagara Falls

Niagara Şelalelerini kendi gözlerinizle gördüğünüzde burasının neden “Dünyanın yedi harikasından biri” olduğunu anlamak güç olmayacaktır. Doğanın insanoğluna doyumsuzca izlemesi için hediye ettiği bu güzelliği bu yazıda anlatmak gerçekten çok zor. Niagara’da suların dansını seyredecek, bu manzarayı ölümsüzleştirmek için fotoğraf makinelerinize ve kameralarınıza sarılacaksınız. Three Sisters Island’da Niagara efsanesini dinleyecek, o efsanenin bir parçası olacaksınız. Ayakkabılarınızı çıkaracak, özel keçeden yapılmış ayakkabıları ve yağmurluklarınızı giyerek Hurricane Deck’te şelalenin altına gireceksiniz. Bundan oldukça hoşlanacaksınız. Asansörle nehir seviyesine inecek Kanada ve Amerika arasında kalan nehir üzerinde bu defa sizlere orada dağıtılan mavi yağmurluklarınızla yolculuk yapacaksınız. Gemi ile şelalenin nehire karıştığı noktaya ilerleyecek ellerinizi gökyüzüne kaldırarak özgürlüğünüzü ilan edecek, bu noktada doğa ile bütünleşeceksiniz. Hey gençler ! bu haber sizi yakından ilgilendirecek…Niagara Şelalelerinde de bir Hard Rock Cafe sizleri bekliyor. Kısaca Niagara Şelaleleri’ni seveceksiniz… Yaz okulları programımız kapsamında bir program süresince görebileceğiniz pek çok yeri bizlerle keşfedeceksiniz. Türkiye’nin en zengin içerikli yaz okulları programları ve Deren Koray kalitesi ile İngilizce eğitimi alarak dünya başkenti New York’u yakından tanıyacaksınız. Bu ayrıcılığa Deren Koray ile ulaşacak, Deren Koray kalitesi ile Amerika Birleşik Devletlerinde muhteşem bir 3 hafta geçireceksiniz. Siz de Deren Koray ailesine katılın, yarının iş dünyasında yerinizi alın.